Read more
Günümüz güclü kadin imajinin temelleri belki de yüzlerce yil önce Orta Cagin karanlik dünyasinda atilmisti. Hayatta kalma icgüdüsü mü yoksa zamanin ruhu mu kadinlari daha cesur davranmaya sevk etti bilinmez ama Yakin Dogunun siyas ve sosyal hayatinda varligi inkar edilemez bir gercektir kadinlar. Yüzlerce yildir verdikleri var olma mücadelesinin belki de en önemli dönüm noktasi tam da burasi yani klasik Orta Cagdir.
Asirlardir Bizans, Ermeni ve Gürcülerin aralarinda kurduklari münasebetler zaman zaman catisma boyutuna ulasmis olsa da kadin merkezli kurulan evlilik iliskileri kismen düsmanliklarin son bulmasina dahasi ittifaklarin kurulmasina yol acmisti. Ancak XI. yüzyil itibariyle artik yeni mücadeleler ve bitmek bilmeyen düsmanliklar bas göstermis ve Haclilarin gelisiyle var olan kaos ve kargasa ortami icinden cikilmaz bir hal almisti. Tabi ki bu dönemde kadinlar sadece saraylarin süslü salonlarinda gördüklerimizden ibaret degildi. Bazen din, cogunlukla da sosyal hayatin icerisinde siradan yasamlar süren kadinlar her an her yerden cikiyordu karsimiza. Hacli Seferleri sirasinda sövalyeler gibi zirhlar icerisinde savasirken, savasan askerlere su verirken, bazen siperler icerisinde toprak kazarken bazen de ellerindeki bicaklarla Müslümanlari öldürürken görüyorduk kadinlari. Fransanin bagrindan gemilerle Mukaddes Kudüsün yolunu tutan bu gözü pek kadinlarin amaci ganimet olamazdi. Onlar belki de dünyev arzularin pencesinden cikip savasin getirdigi külfete katlanarak ebed hayatlarinin garantisini istiyorlardi. Zaten Papaligin savasa tesvik vaazlari da bu tarz insanlar icin Hacli Seferlerini savasmaktan farkli bir boyuta tasiyordu.
Bizzat sahitlerin gözünden, mektuplasmalardan, kroniklerden ve döneme dair neredeyse tüm kaynaklardan istifadeyle hazirlanmis olan bu kitap kadinlarin dünyasina dogru yepyeni bir kapiyi aralamaktadir.
