Read more
Ertesi sabah, köyün islak damlarini ve taze ekilmis
tarlalari bugulandiran bir günes altinda, arabalar
yeniden kosuldu, atlar yeniden eyerlendi, sehirden
getirilen fayton, gelin evinin önüne cekildi. Yüzünü
örten kalin duvagin altinda boyuna gözlerini silen
kisa boylu bir kizcagiz, iki tarafa tutulan carsaflarin
arasindan hizla gecerek faytona, Yakup Aganin
sisman karisi ile görümcesinin arasina oturdu.
Gelin arabasinin, baslarina cevreler baglanmis
atlari davuldan ürkerek tepindi. Bir sürü cocuk, yalinayak, bircogunun elinde birer kara ekmek, gelini görmek icin arabanin etrafina yigildilar. Sehirli
efendiler kendilerine rahat bir araba ve altlarina yumusak minderler sectiler, Deli Emine dünkü
delikanlilari bulup ortalarina oturdu; dügün sahibi Hüseyin, dünkünden daha yorgun ve üzgün, suraya
buraya kostu. Nihayet arabalar ve atlilar yola düzüldüler. Kafile köyün disina cikmis, bir hayli de
ilerlemisti ki, bir cocuk kosa kosa arkalarindan yetisti. Yeni
Dünyayi biraktiklari evin sahibi olan ihtiyar kadin da daha arkadan, bagira bagira geliyordu. Sondaki
birkac araba durdu. Yeni Dünyanin bu köyde unutulup yola cikildigi kimsenin aklina gelmemisti.